keyif ve Istanbul

Cuma

Buyurun Balat'a


Baharların şehridir Istanbul...İlk'inde erguvanlar hüküm sürer , son'unda hüzünlü yapraklar. İlk'inde, kanınız kıpraşır, alır sizi Boğaz'ın kuytularına sürükler. Son'unda , nostalji kokan topraklarda ruhunuz dinginliğe kavuşur. İlk'inde yeni keyiflere yelken açan hayalleriniz, son'unda yaşanmış dizelerin huzurunda diz çöker . O yüzdendir , Bebek sahilinin ilkyaz akşamlarında şenlenmesi, Altın Boynuz'a göç'ün ise güz günlerine denk gelmesi .

Merve ... Bu blog sayfalarında sıkça rastladığınız, nam'ı diğer "Foto: Merve Saraç" . "Durun, durun, benim bunu çekmem lazım" tekerlemesi eşliğinde , objektifini herhangi bir yöne doğrultmuş birini görürseniz eğer, işte ta kendisi ile müşerref oldunuz. "Karşıyım herşeye, karşıyım var mı?" kılıklı duruşuna kanmayın siz, iyi huyludur ve de harbi . İnsanoğlunu rahatsız etmekten çekinir; o yüzden kapıların , kedilerin ve de nazını çeken zevcesinin resimleri çekilir çokca.

"Balat'ın taşı toprağı resimlik" olunca , bunu da Merve'ye ballandıra ballandıra anlatınca , elbette ki yolumuz Haliç kıyılarına düştü kendiliğinden .

Fener sahilinde arabaları park edip , Patrikhaneye doğru yürürken , Bulgar Kilisesi efsanesinin , zamanın padişahını düşürdüğü durumu tartıştık önce. Öyle ya, rivayete göre işleri zora koşmak için "bir gecede inşa edilmesi" şartı ile bu kilisenin yapımına izni vermiş devletlü . Çelik plakalar hazırlanıp , tarihin ilk prefabrik kilisesi bir gecede tarihe dikildiğinde, padişah nasıl da renkten renge geçmiş ve kimbilir dudaklarından hangi sözcükler dökülüvermişti . Paparazzilik seyirmiş vesselam, kaçırdık ne yazık ...

Haliç sahiline sırtınızı verdiniz, Bulgar Kilisesi sağınızda kaldı, yürüyün caddenin karşısına ve hemen paralelinde sola doğru yönelin . Sanılanın aksine, heybetli kiremit rengi ile tepeyi süsleyen yapı değildir Patrikhane. Daphnis Hotel'in arka cephesine doğru yürürken, sağınızda göreceksiniz Patrikhaneyi. Önünde seyyar satıcı ve güvenlik kulübesi karşılıklı dizilmiş, nedense göndere Türk Bayrağı pek imalı dikilmiş. Her sabah Boğaz'ın yamaçlarını süsleyen Ay-Yıldız'ın bana verdiği anlatılmaz keyife karşı, bir din mabedinde yadırgadım duruşunu . Farklı dinlere mensup uzak diyarlarda , o milletin bayrağını gönderinde göreceğim herhangi bir camide huzursuzluk hissedeceğimi düşündüğüm için belki.

Patrikhanenin kendisi, beklentilerinizi kursağınızda bırakıyor aslında. Daha büyük ve daha görkemli olacağını hayal ettiğinize iddiaya girebilirim . "Politik ve diplomatik bunca kargaşayı, bu avuç içi kadar mekan için mi yaşıyoruz" diye düşünüyorsunuz ister istemez . Nicelik değil, nitelik baki elbette ; ama yine de "eee, bu mu yani?" diye söylenir buluyorsunuz kendinizi Rum İlkokulu'na doğru yürürken.

Daphnis Hotel'in arka sokağındasınız . Kolunuzdaki saatin sesi bile duruyor ; tarifi zor bir huzurla kaplanmış sanki her yer. Kapılar mutlu, kediler mutlu . Eni konu 50 metreden bahsediyoruz , bilemediniz 100 aslında, ama insanın ayrılası gelmiyor . Kapı-komşusu olmak istiyorsunuz temelli .

Dönün geri , Eyüp istikametinde yürümeye devam edin . Arasıra durun , esnafla sohbet edin . Cumbalarından sarkan komşu kadınların dedikodusuna laf atmaktan çekinmeyin.

Sol cephenizde, Istanbul'un eski tepelerine doğru yükselen yokuşların hangisi sizi buyur ederse girin, seyredin , koklayın, elleyin .

Yaşanmışlığın ve yeniden hayat katılmışlığın güzelliğini yaşayın nefes aralarında . "Kimler geldi, kimler geçti" şarkısı içinizde tınlasın hatta isterseniz. Balat Kahve'sinde bir yorgunluk kahvesi için mesela. TV Dizilerine sıkça sahne olan mekan, rakiplerine göre daha otantik ama çok daha sakin . 40 senedir mekanı işleten aile , misafirperver ve hoş sohbet . Istanbul'da Istanbul'lu turistlerin gezinmesine şaşırmaktalar bir nebze elbet ama rahatsız edici boyutlarda hiç değil. Okey çevirmek ya da bir gece burada nostaljik bir parti vermek ; her şey serbest .

Başka ne mi yapabilirsiniz buralara gelmişken ? Selçuk'la birlikte gitmişseniz eğer , onun çocukluğunun Balat'ını ve hamam anılarını dinleyebilirsiniz keyifle. Hatta kendisini örnek alıp, Haliç'in hala yüzülmez sularında yüzmeye giden çocukları caydırabilirsiniz .

Sütlüce'ye taşınmış Eski Galata Köprüsü'ndeki Bienal'ı gezebilirsiniz, hala açıksa .

Trafiğini ve kalabalığı göze alıyorsanız eğer, Piere Loti'ye kadar gidip, Altın Boynuzu bir başka açıdan seyredebilirsiniz nefesinizi tutup.

Acıkmışsanız eğer, Fener'deki Ottoman'da kebap ve Antep yöresi yemeklerini tatmanız mümkün . Balık mı istediniz, Cibalikapı Balıkçısı ve Giritli çok yakın . İlle de Eminönü'e dek uzanıp, Hamdi'nin terasına da yerleşebilirsiniz .

Fotoğrafçının flaşı söndü, benim de kelimelerimin mesaisi Hamdi'de son buldu anlayacağınız . Haşhaşlı, patlıcanlı ve fıstıklı kebabın dayanılmaz görüntüsüne biz mat olduk . Biz itiraf etmeseydik de, martılar buna şahit.

Foto: Merve Saraç

Eylül 2006


yazanNino at 22.9.06 0 yorumlar

Beykoz durakları...




Ayşe Teyze

Kavacık'dan Riva'ya uzanan çevre yolunu takip edin . Acarlar gezegenini geçtikten bir kaç dakika sonra , solda Dağevi Restaurant tabelasını göreceksiniz . Bizim gibisinden adam olmaz bir merak varsa sizde de , dar ara yola doğru döndürüvereceksiniz hemen direksiyonu . O fiyakalı tabelanın Yılmaz'ın Yeri için konduğunu , ama 'Yılmaz'ın Yeri olmasaymış da olurmuş' olduğunu hemen farkedeceksiniz. Hayal kırıklığı içinde anayola geri kıvrılırken, derme çatma tezgahında güleryüzlü ama sivri dilli Ayşe Teyze'yi bulacaksınız neyse ki .

Ayşe Teyze'nin 35 yıl önce ayrıldığı kökeni Sürmene'ye dayanınca , damarların yarısını parsellemiş annem köylü kan ısınıverdi herhalde . Kışlık kırmızı biberimizi , çorbalık ve sütlaçlık balkabağımızı, hatta imam bayıldıya layık patlıcanımızı almakla kalmadık , dönüş yolumuza hazır etmesi için karalahana siparişi bile verdik . Hatta utanmadık, bahçesine beraber girdik ve incirini dalından yedik.

Ayşe Teyze'nin şivesi hala Sürmene'de kalsa da, gönlü doğduğu ve büyüdüğü topraklar ile bağını çoktan kopartmış . Nedenini bir türlü anlatmıyor ama belli ki çok zor şartlar altında geçmiş ilk gençlik yılları . Kaçmış şimdiki eşine; 5 kız ve 1 oğlan çocuk ile tamamlanmış aile . 30 sene önce 3 dönüm arazi 300.000 tl'ye alınmış Yılmaz'ın Yeri'ne iki ev kala . Oğlan evlenmiş, Avusturya'da . Kızlardan dördü bekar ; biri evli . Artı bir damat ve 2 torun ile bütün aile, ortadirek malikanelerinde geçinip gidiyorlar . Bahçeye mini minnacık bir havuz bile yapılmış .

Ayşe Teyze, hemen her Karadeniz'li gibi hem hazır-cevap hem de hiç sözünü sakınmıyor . Bahçesinde incir ağaçları olduğunu bildiği halde , tezgahta gördüğü incirlerin hal'den mi olduğunu soran kıl müşteriye de cevap yetiştiriyor , kızlarının arkasından limitsiz de söyleniyor : "Ne bir domates toplağiler, ne paşka pişey ... Çeneleri durmadi, sattuk bi donüm yer . Aldiler araba. Anca fırt fırt dolanup duruyiler..." . Ayşe Teyze'ye "gorüşüruuk" dedik, ve Riva'ya devam ettik ...


Riva

Riva, adeta bir Truva atı. Burnumuzun dibindeymiş meğer; TEM bağlantılı yolu yapılınca uyanmışız . Hiç bir hüner de gerekmiyor inanın Riva'yı bulmaya. Tabelaları takip edin ve saatinizi Kavacık itibarı ile 15 dakikaya kurun yeter . Bizzat o nedenledir ki, sadece 1-2 sene içerisinde yeni bir Ağva estetiği geçirmesi çok olası bu ufak beldenin . Zaten Alarko'dan Koray İnşaat'a kadar pek çok marka firma , Riva'nın iç kesimlerini çoktan şantiye alanına çevirmiş , harıl harıl dipdipe villalar dikmekteler. Yolunu kaybetmiş bir usta sayesinde öğreniyoruz ki, Hülya Avşar Evleri bile dikilmekte bu diyarlara nitekim. Dağ tepe farketmiyor, her bir köşede emlakçı tabelası olması da tabii bu yüzden. Arsa fiyatları da almış başını gitmiş ; az buçuk sahile yakın olanlar 180-250 usd/metrekare etiketi basmış şimdiden .

Belde merkezi, çoğunlukla göz ve nizam yoksunu bir gelişi güzellik içinde çatılmış. Her yiğit bildiğini okumuş, deli kızın çeyizi bir görüntü ortaya çıkmış . Evler düzgünse, bahçeler harap . Boyası geçer not alacak gibi ise de , kapısının önü viran . Yani genel bir "finishing mağduru" , TM damgalı ürünlerde çokça görmeye alışık olduğumuz . Oysa , bir alana keyif katmak para ile doğru orantılı hiç değil . Elmasburnu noktasına doğru kaybolmuşcasına gezinirken gördüğümüz bu Saray Yağrusu , bu düşüncenin en güzel kanıtı .

Riva tabelalarını takip ettiğinizde, yolun sonunda derenin üzerine kurulu minik köprüden geçeceksiniz. Hemen solunuzda , sahile çekilmiş tekne görünümlü Kalyon Restoran'ı görmemeniz mümkün değil. Siz , derenin Karadeniz'e koştuğu görüntüyü seyrederken turşu kavurma, köpoğlu mantısı, sarımsağı bol deniz börülcesi , (balık ve mantarla doldurulmuş ve ızgarada pişirdikleri) pazı dolması gibi mezeler masanızda yerini alır . Dere kenarına yayılmış yeşil ve lacivert şemsiyeleri , (plastikten de olsa) uyumlu iskemleleri ile takdir edeceğiniz Kalyon Restoran'ın , yemeklerinde ne yazık ki akılda kalacak özel bir tat yok. İyi niyet baki, ortam keyifli , hesap eh işte (~40 ytl/kişi) .

Benden bu kadar; Kale'nin diğer cephesindeki restoranların keşfi de artık size kalmış.

Bakalım Riva'da , sizin kalbinizi ne çalacak ... Ve bakalım , Riva'nın geleceği nereye varacak ...



Anadolu Kavağı

İtalyan piazzaları ne keyiflidir akşam üstü saatlerde . Ay görünmeye az kala, güneş en dingin renklerini hediye eder bu küçük yüzölçümlere . Hafif bir sohbet uğultusu havaya hakim olur ama göze hoş görünenden vazgeçilmez hiç bir daim . Bir Begonya değiştiriverir köhneliğini bir binanın , ya da ferforje bir kapı ruh katar bütün bir mahalleye . En önemlisi ise , keyif hakimdir havaya.

Anadolu Kavağı'na yıllar sonra ilk kez gittim . Vapur iskelesi ile kopya balıkçılar arasındaki bir kaç adımlık alanda, piazza lüksü yaşamak istedi içimdeki gezgin bir an için. Fakat , ne mümkün ...

Pis ... Her yer pis geldi bana . Yanyana dizilmiş balık lokantaları pis. Her birinin önünde, mekana müşteri çekmek üzere çığırtkanlık yapılması pis . Dönüş vapurunu beklerken çitlenip yere atılan çekirdek pis . Sokak köpeği pis .

Keyfinizi daha fazla kaçırmamak için , Boğaz'ın bakir sandığımız (ve yanıldığımız) bu köşesinin sadece en güzellerini seçtim sizin için :

yazanNino at 22.9.06 0 yorumlar

Salı

Plansız yaşanmış günün renkleri





"Kahvaltı ?" soran sms ile başladı gün.




Kardeş , pek bir hamarat hallerinde.

Krep yapılmış, otlu ve peynirli quiche fırında .
Domatesin kırmızısı ile tazesinden biber sosunun cazibesi yarışır.
Katıksız ve safından buz gibi elma suyu ile Ajda'da çay yan yana.
Manzara dehşet ... Eski Istanbul'dan Adalar'a, oradan Üsküdar'a ve ötesi .

Güneş, ışınlarını cömertce serpmekte ama usul bir esinti hediyeli.

Haftalık haberlerin, aileden dedikoduların özeti yapılır önce.

Geleceğe yönelik planlar, projeler ve hatta mimari çizimler kağıda dökülür sırasıyla.
Mimari çizim aşamasında kahvaltıya katılan mimara kadar, herşey güllük gülistanlık .

Hayallerimizi iki paralık eden mimarın işte ta kendisi !


Hayaller yıkılmış ; yerini tutacak çok renklilik lazım şimdi ruha .

Balat, arka sokakları ve sokak araları .

Estetiğe bürünmüş ya da renk renk çamaşır gerilmiş envayi çeşit cumbalar. Kadınların kapı önü sohbetleri . Aynalı gözlükleri ile caka satan mahalleli . Yol sorduğunuz bitirim ufaklığın , sizi "Ciao" ile uğurlaması . Hala tezgahta satılık merdaneli Arçelik .

Uçak bileti ve Schengen vizesi gerektirmeyen bambaşka bir dünya , hemen yanıbaşımızda. Başımızı kaldırıp daha sık baksak keşke .


Istanbul bu !

Sadece bir kaç dakika içinde , kara çarşaflar ve sakallı cübbelere bürünmüş Çarşamba'da buluverirsiniz kendinizi - yolunuzu kaybetmişseniz eğer. Ya da Cihangir'in entel dantel havasına adapte olursunuz , doğru yoldan gidenler .

Önce Susam Cafe'de bir keyif kahvesi , sonrasında Miss Pizza'da doyumluk bir güzellik .

Kırmızı pötikarenin vazgeçilmez rahatlığına bürünmüş ufakça bir mekan . Loş . Dışarıda bir iki masa , ancak her uğrakta genişleyen gezinti grubumuzu sığdıracak ebatlarda hiç değil .

Çizme'nin salam ve peynir çeşitlerinin en ala örneklerinden ortaya büyükçe bir tabak önce . Pizza hamurundan kıtır ekmeği, cömert roka demeti ve biberlisinden zeytinyağı eşliğinde pek tabii.

Pizza için seçenekler uzun bir liste . Biz , bir Bresaola'lıyı ve de bir Pesto'luyu paylaştık hatta doyduk ve eve bile sakladık .

Gerçi tatlıya kalmadık ve kahve almadık ancak turistik lezzetleri düşününce, fiyatlar yine de çok makul, pek beğendik (~20 ytl/kişi).

Günü , hangi otantik bölgede mi noktaladık ? Dedim ya, Istanbul bu . En son Ikea'da kahve içiyorduk , alışveriş sepetimizde dizi dizi ahşap askı ve renk renk mumlar da bize arkadaş .

Eylül 2006




yazanNino at 12.9.06 0 yorumlar

KAPALI havaların ÇARŞIsı




Ve sonunda geldiler .
Yağmur dolu bulutlar.
Pek özlemişler belli ki .
Günlerdir yağdılar , hala hasretleri bitmedi.
Gökyüzünün sarıya çalan mavi'si , gri'ye yenik düştü.
Sandaletler dolapta dinlenmeye çekildi .
Şemsiye, naftalinle vedalaştı .


Yağmurlu bir sonyaz günü, Istanbul'da ne mi yapılır ?
Sinema’ya gidilir , Kanyon gezilir , aylardır ihmal edilen evin ihtiyaçları Ikea veya Bauhaus’dan giderilir, dostlarla yemeğe buluşulur , alışveriş yapılır … Bu liste , böyle uzayıp gidebilir .

Ya da kısa kesilir ve Kapalıçarşı keşfine çıkılır.

Mümkünse arabanızı o günlük istirahate bırakın .
Bir yolunu bulup , Çarşı’nın Nur-u Osmaniye kapısına varın.
İçeriden seslenen çok renkliliğe kulak kabartmakla kalmayın ; girin , siz de içine karışıverin.

Albeni'li şıkırtıları ile kuyumcu dükkanları karşılayacak sizi önce . Gönlünüzce seyretmekle mi yetinirsiniz ya da bir pırıltıya yenik mi düşersiniz , onu ben bilemem.

Son yıllarda pek çok değişilik oldu aslında Kapalıçarşı'da.
Geleneksel ve bilindik eski'yi, göze hoş gelen modern ve yeni bir görsellikle sunmaya başlayan esnafın başarısını kutlamak size de düşer .

Geleneksel dokuma ile hazırlanmış havlu, bornoz ve çarşaf gibi ürünleri, son derece dekoratif bir ortamda sergileyen Abdulla ve Hamam bu tarz işletmelerin güzel birer örneği.

Fes Kahve ve aynı alan içerisinde açılan benzer versiyonları ; hatta hemen bir paralel sokakta açılan Divan da bu keyifli yenilikler arasında.

"Divan'a gitmişken, hemen karşısındaki Bagus'e de bir göz atın" derim. Yarı değerli taşlar kullanılarak motiflenmiş hoş takılar bulabilirsiniz .

Azra Akın'ın dünya güzeli seçildiği yarışmada , Cemil İpekçi'nin kendisi için hazırlamış olduğu kırmızı desenli pazen elbise hala hafızalardan silinmemiştir. 'Beş kuruşluk' diye tanımlanacak pazen , o denli ilgi çekmişti ki, pazeni satan Yağlıkçılar Cad. No 57'deki dükkanı araştırır olmuştu yazılı ve görsel basınımız uzunca bir süre . İrdelenmeyecek gibi de değil gerçekten . Vietnam, Laos, Burma gibi destinasyonlarda bile özel dokuma kumaş imal ettiren , sadece yurtiçi ve yurtdışında ünlü modacılarımız değil , Kenzo gibi diğer dünya markalarının yaratıcılarını da tezgahlarına çeken bir diğer başarı öyküsü bu. Ancak sanmayın ki, Kenzo'nun veya Cemil İpekçi'nin kullandığı ürüne birebir sahip olabileceksiniz. Sizin bizim için raflar ayrı, dünya markaları için saklanan raflar ayrı. Yine de, o renk cümbüşünde aşık olabileceğiniz pek çok seçenek olacaktır , inanın.

Vaktiniz varsa, Koç'da en son trend deri ceketleri deneyin . Yolu biliyorsanız, binlerce dolarlık orijinallerinin tıpatıp benzerlerini 100 usd'ye satan meşhur saatçiye uğrayın. Ya da taklitinden bir kaç çantayı kolunuza takın .

Kapalıçarşı'nın yenilenen görüntüsü ile birlikte , daha hijyen bir sergilemeye kavuşan baharatçıları da atlamayın bu arada . Baharat isimlerinin sadece İngilizce yazılmış olmasına anlam vermek mümkün değil elbette ancak Türk kahvesi servisi yapmayan restoranlarımız da olduğuna göre, buna da çok takılmayın.

Kahveye geçtik birden ama kahveden önce , yemek lazım.

Çok geç'e kalmadan , Nur'u Osmaniye kapısını bulun tekrar . Çıktınız, hemen sağdan yukarı devam edin . Bir alana geldiniz. Sola doğru kıvrıldınız, otoparkı göreceksiniz. Hemen sağdaki ilk sokağa girdiniz ve ilerlediniz. Karşınıza bir otopark daha çıktı. Mecburen sağa kıvrıldınız . 30 metre kadar sonra, solda : Şeyhmuz.

Şeyhmuz , Mardin'li . Mardin'deki Rıdo Kebapçısını kendisine hatırlatınca anlıyorsunuz ki, iki hemşeri birbirini çok iyi tanıyor . "Hangisinin kebabı iyi? " derseniz, Rıdo'nun kebabı rüyalara girecek cinsten ancak Şeyhmuz'un da lahmacunu insanı böyle havalarda yollara düşürür , derim.

Kasada her daim büyük ve sıcak gülümseyen Şeyhmuz kadar , servis ekibinin devamı da aynı hizmet anlayışı içinde karşılıyor sizi. Eşi ile mekandan çıkmakta olan bir müşterilerini "Abi, soldan gitmeyin . Gümüşcüler var; yenge yanında, zarara girersin. Sağdan gidin siz!" esprisi ile uğurluyorlar mesela .

Lahmacun ile doymazsanız eğer, size Şeyhmuz Kebap'ı önereceklerdir. Hamburger biçimli kebap ,size de biraz kuru ve yavan gelebilir ya da tam da damak zevkinize göredir; kim bilir.

Kahvenizi ister Şeyhmuz'da için, ister dönün Çarşı'nın tarihi renklerine karşı yudumlayın .

Gri günlerin de kendine özgü bir tadı var, o tadı bulmaya bakın.

Eylül 2006





yazanNino at 12.9.06 0 yorumlar

Istanbul Modern Sanat'ta bir Köfte Sergisi






Bu yaz Istanbul'da deli bir sıcak , Boğaz'ın esintisini bile kaçırtmış , başıboş dolaşıyor. İnsanın sinirini gevşetecek cinsten üstelik ; ne iştah bırakıyor, ne de derman. Ya insanoğlu yapımı bir makinenin suni rüzgarına teslim edeceksiniz kendinizi , ya da lacivert suların yamacına yaslanmış teraslara sığınacaksınız .

Istanbul Modern Sanat Müzesi'nin , IWFS'nin ağustos yemeğine mekan olan , tam da böyle bir terası var. Ayasofya ve Topkapı Sarayı yandan göz süzmekte. Bulut tülünün ardındaki karşı komşu ise Adalar; inci gibi dizilmiş.

Eski Istanbul'a yaklaştıkça, eski tatları da ziyaret etmek hoş olur diye düşünmüş, mönünün baştan sona 'köfte' ile bezenmesini istemiştim . Chef, önce 'köfteciler derneği üyeleri gelecek' sanmış haklı olarak . Anahtar sözcük 'gurme' işin içine girince, gecenin mönüsüne sihirli bir değnek değmiş ; parmezan ve risotto gibi turistik unsurları , deniz tarağı ve karides gibi kalburüstü tatları da içerir olmuştu .

Çizme'nin gnochhi'sini ıspanakla ve köfte biçiminde yapmıştı Chef . Ağır peynir soslarından uzak, lezzeti yerinde; tereyağında hafif cız'latılmış bir kaç yaprak adaçayı eksikti hayalimce sadece . Deniz ürünleri köftesi , geceye damgasını vuran tat ve sunum oldu . Mozarella peyniri ve sebze ile yoğrulmuş risotto köftesi, havalı ünvanına rağmen sınıfta kalıp bir de üstelik mideyi de doldurunca , ata yadigarı Akçabat, Kaşarlı ve Inegöl Köfte triosu mahsun kaldı az biraz . Ceviz ile tatlandrılmış incir ve hurma köftesinin hindistan cevizli sosu da "keşke daha serin ve daha cömert olsaydı" dedirten türdendi.


Peri masalı kadar büyülü geçmedi belki bütün gece ; ancak esas olan dostlarla bir lezzet deneyimini paylaşmak değil mi ? Öyle de oldu ; üstelik uzak diyarlardan ve farklı kültürlerden misafirlerle birlikte.
Istanbul Modern Sanat'taki Köfte Sergisi bir gecelikti ve bitti; ancak o deli sıcak sizi de çileden çıkartacak olursa, teras baki bilesiniz.


ISTANBUL MODERN CAFE & RESTAURANT
Meclis-i Mebusan Caddesi. Liman İşletmeleri Sahası, Antrepo No 4. Karaköy .
Tel : (+90) 212 292 26 12.

Foto Nilgün Osman
Ağustos 2006
yazanNino at 12.9.06 0 yorumlar