keyif ve Istanbul

Cuma

Beykoz durakları...




Ayşe Teyze

Kavacık'dan Riva'ya uzanan çevre yolunu takip edin . Acarlar gezegenini geçtikten bir kaç dakika sonra , solda Dağevi Restaurant tabelasını göreceksiniz . Bizim gibisinden adam olmaz bir merak varsa sizde de , dar ara yola doğru döndürüvereceksiniz hemen direksiyonu . O fiyakalı tabelanın Yılmaz'ın Yeri için konduğunu , ama 'Yılmaz'ın Yeri olmasaymış da olurmuş' olduğunu hemen farkedeceksiniz. Hayal kırıklığı içinde anayola geri kıvrılırken, derme çatma tezgahında güleryüzlü ama sivri dilli Ayşe Teyze'yi bulacaksınız neyse ki .

Ayşe Teyze'nin 35 yıl önce ayrıldığı kökeni Sürmene'ye dayanınca , damarların yarısını parsellemiş annem köylü kan ısınıverdi herhalde . Kışlık kırmızı biberimizi , çorbalık ve sütlaçlık balkabağımızı, hatta imam bayıldıya layık patlıcanımızı almakla kalmadık , dönüş yolumuza hazır etmesi için karalahana siparişi bile verdik . Hatta utanmadık, bahçesine beraber girdik ve incirini dalından yedik.

Ayşe Teyze'nin şivesi hala Sürmene'de kalsa da, gönlü doğduğu ve büyüdüğü topraklar ile bağını çoktan kopartmış . Nedenini bir türlü anlatmıyor ama belli ki çok zor şartlar altında geçmiş ilk gençlik yılları . Kaçmış şimdiki eşine; 5 kız ve 1 oğlan çocuk ile tamamlanmış aile . 30 sene önce 3 dönüm arazi 300.000 tl'ye alınmış Yılmaz'ın Yeri'ne iki ev kala . Oğlan evlenmiş, Avusturya'da . Kızlardan dördü bekar ; biri evli . Artı bir damat ve 2 torun ile bütün aile, ortadirek malikanelerinde geçinip gidiyorlar . Bahçeye mini minnacık bir havuz bile yapılmış .

Ayşe Teyze, hemen her Karadeniz'li gibi hem hazır-cevap hem de hiç sözünü sakınmıyor . Bahçesinde incir ağaçları olduğunu bildiği halde , tezgahta gördüğü incirlerin hal'den mi olduğunu soran kıl müşteriye de cevap yetiştiriyor , kızlarının arkasından limitsiz de söyleniyor : "Ne bir domates toplağiler, ne paşka pişey ... Çeneleri durmadi, sattuk bi donüm yer . Aldiler araba. Anca fırt fırt dolanup duruyiler..." . Ayşe Teyze'ye "gorüşüruuk" dedik, ve Riva'ya devam ettik ...


Riva

Riva, adeta bir Truva atı. Burnumuzun dibindeymiş meğer; TEM bağlantılı yolu yapılınca uyanmışız . Hiç bir hüner de gerekmiyor inanın Riva'yı bulmaya. Tabelaları takip edin ve saatinizi Kavacık itibarı ile 15 dakikaya kurun yeter . Bizzat o nedenledir ki, sadece 1-2 sene içerisinde yeni bir Ağva estetiği geçirmesi çok olası bu ufak beldenin . Zaten Alarko'dan Koray İnşaat'a kadar pek çok marka firma , Riva'nın iç kesimlerini çoktan şantiye alanına çevirmiş , harıl harıl dipdipe villalar dikmekteler. Yolunu kaybetmiş bir usta sayesinde öğreniyoruz ki, Hülya Avşar Evleri bile dikilmekte bu diyarlara nitekim. Dağ tepe farketmiyor, her bir köşede emlakçı tabelası olması da tabii bu yüzden. Arsa fiyatları da almış başını gitmiş ; az buçuk sahile yakın olanlar 180-250 usd/metrekare etiketi basmış şimdiden .

Belde merkezi, çoğunlukla göz ve nizam yoksunu bir gelişi güzellik içinde çatılmış. Her yiğit bildiğini okumuş, deli kızın çeyizi bir görüntü ortaya çıkmış . Evler düzgünse, bahçeler harap . Boyası geçer not alacak gibi ise de , kapısının önü viran . Yani genel bir "finishing mağduru" , TM damgalı ürünlerde çokça görmeye alışık olduğumuz . Oysa , bir alana keyif katmak para ile doğru orantılı hiç değil . Elmasburnu noktasına doğru kaybolmuşcasına gezinirken gördüğümüz bu Saray Yağrusu , bu düşüncenin en güzel kanıtı .

Riva tabelalarını takip ettiğinizde, yolun sonunda derenin üzerine kurulu minik köprüden geçeceksiniz. Hemen solunuzda , sahile çekilmiş tekne görünümlü Kalyon Restoran'ı görmemeniz mümkün değil. Siz , derenin Karadeniz'e koştuğu görüntüyü seyrederken turşu kavurma, köpoğlu mantısı, sarımsağı bol deniz börülcesi , (balık ve mantarla doldurulmuş ve ızgarada pişirdikleri) pazı dolması gibi mezeler masanızda yerini alır . Dere kenarına yayılmış yeşil ve lacivert şemsiyeleri , (plastikten de olsa) uyumlu iskemleleri ile takdir edeceğiniz Kalyon Restoran'ın , yemeklerinde ne yazık ki akılda kalacak özel bir tat yok. İyi niyet baki, ortam keyifli , hesap eh işte (~40 ytl/kişi) .

Benden bu kadar; Kale'nin diğer cephesindeki restoranların keşfi de artık size kalmış.

Bakalım Riva'da , sizin kalbinizi ne çalacak ... Ve bakalım , Riva'nın geleceği nereye varacak ...



Anadolu Kavağı

İtalyan piazzaları ne keyiflidir akşam üstü saatlerde . Ay görünmeye az kala, güneş en dingin renklerini hediye eder bu küçük yüzölçümlere . Hafif bir sohbet uğultusu havaya hakim olur ama göze hoş görünenden vazgeçilmez hiç bir daim . Bir Begonya değiştiriverir köhneliğini bir binanın , ya da ferforje bir kapı ruh katar bütün bir mahalleye . En önemlisi ise , keyif hakimdir havaya.

Anadolu Kavağı'na yıllar sonra ilk kez gittim . Vapur iskelesi ile kopya balıkçılar arasındaki bir kaç adımlık alanda, piazza lüksü yaşamak istedi içimdeki gezgin bir an için. Fakat , ne mümkün ...

Pis ... Her yer pis geldi bana . Yanyana dizilmiş balık lokantaları pis. Her birinin önünde, mekana müşteri çekmek üzere çığırtkanlık yapılması pis . Dönüş vapurunu beklerken çitlenip yere atılan çekirdek pis . Sokak köpeği pis .

Keyfinizi daha fazla kaçırmamak için , Boğaz'ın bakir sandığımız (ve yanıldığımız) bu köşesinin sadece en güzellerini seçtim sizin için :

yazanNino at 22.9.06

0 yorumlar:

Yorum Gönder

<< anasayfa