keyif ve Istanbul

Cuma

Buyurun Balat'a


Baharların şehridir Istanbul...İlk'inde erguvanlar hüküm sürer , son'unda hüzünlü yapraklar. İlk'inde, kanınız kıpraşır, alır sizi Boğaz'ın kuytularına sürükler. Son'unda , nostalji kokan topraklarda ruhunuz dinginliğe kavuşur. İlk'inde yeni keyiflere yelken açan hayalleriniz, son'unda yaşanmış dizelerin huzurunda diz çöker . O yüzdendir , Bebek sahilinin ilkyaz akşamlarında şenlenmesi, Altın Boynuz'a göç'ün ise güz günlerine denk gelmesi .

Merve ... Bu blog sayfalarında sıkça rastladığınız, nam'ı diğer "Foto: Merve Saraç" . "Durun, durun, benim bunu çekmem lazım" tekerlemesi eşliğinde , objektifini herhangi bir yöne doğrultmuş birini görürseniz eğer, işte ta kendisi ile müşerref oldunuz. "Karşıyım herşeye, karşıyım var mı?" kılıklı duruşuna kanmayın siz, iyi huyludur ve de harbi . İnsanoğlunu rahatsız etmekten çekinir; o yüzden kapıların , kedilerin ve de nazını çeken zevcesinin resimleri çekilir çokca.

"Balat'ın taşı toprağı resimlik" olunca , bunu da Merve'ye ballandıra ballandıra anlatınca , elbette ki yolumuz Haliç kıyılarına düştü kendiliğinden .

Fener sahilinde arabaları park edip , Patrikhaneye doğru yürürken , Bulgar Kilisesi efsanesinin , zamanın padişahını düşürdüğü durumu tartıştık önce. Öyle ya, rivayete göre işleri zora koşmak için "bir gecede inşa edilmesi" şartı ile bu kilisenin yapımına izni vermiş devletlü . Çelik plakalar hazırlanıp , tarihin ilk prefabrik kilisesi bir gecede tarihe dikildiğinde, padişah nasıl da renkten renge geçmiş ve kimbilir dudaklarından hangi sözcükler dökülüvermişti . Paparazzilik seyirmiş vesselam, kaçırdık ne yazık ...

Haliç sahiline sırtınızı verdiniz, Bulgar Kilisesi sağınızda kaldı, yürüyün caddenin karşısına ve hemen paralelinde sola doğru yönelin . Sanılanın aksine, heybetli kiremit rengi ile tepeyi süsleyen yapı değildir Patrikhane. Daphnis Hotel'in arka cephesine doğru yürürken, sağınızda göreceksiniz Patrikhaneyi. Önünde seyyar satıcı ve güvenlik kulübesi karşılıklı dizilmiş, nedense göndere Türk Bayrağı pek imalı dikilmiş. Her sabah Boğaz'ın yamaçlarını süsleyen Ay-Yıldız'ın bana verdiği anlatılmaz keyife karşı, bir din mabedinde yadırgadım duruşunu . Farklı dinlere mensup uzak diyarlarda , o milletin bayrağını gönderinde göreceğim herhangi bir camide huzursuzluk hissedeceğimi düşündüğüm için belki.

Patrikhanenin kendisi, beklentilerinizi kursağınızda bırakıyor aslında. Daha büyük ve daha görkemli olacağını hayal ettiğinize iddiaya girebilirim . "Politik ve diplomatik bunca kargaşayı, bu avuç içi kadar mekan için mi yaşıyoruz" diye düşünüyorsunuz ister istemez . Nicelik değil, nitelik baki elbette ; ama yine de "eee, bu mu yani?" diye söylenir buluyorsunuz kendinizi Rum İlkokulu'na doğru yürürken.

Daphnis Hotel'in arka sokağındasınız . Kolunuzdaki saatin sesi bile duruyor ; tarifi zor bir huzurla kaplanmış sanki her yer. Kapılar mutlu, kediler mutlu . Eni konu 50 metreden bahsediyoruz , bilemediniz 100 aslında, ama insanın ayrılası gelmiyor . Kapı-komşusu olmak istiyorsunuz temelli .

Dönün geri , Eyüp istikametinde yürümeye devam edin . Arasıra durun , esnafla sohbet edin . Cumbalarından sarkan komşu kadınların dedikodusuna laf atmaktan çekinmeyin.

Sol cephenizde, Istanbul'un eski tepelerine doğru yükselen yokuşların hangisi sizi buyur ederse girin, seyredin , koklayın, elleyin .

Yaşanmışlığın ve yeniden hayat katılmışlığın güzelliğini yaşayın nefes aralarında . "Kimler geldi, kimler geçti" şarkısı içinizde tınlasın hatta isterseniz. Balat Kahve'sinde bir yorgunluk kahvesi için mesela. TV Dizilerine sıkça sahne olan mekan, rakiplerine göre daha otantik ama çok daha sakin . 40 senedir mekanı işleten aile , misafirperver ve hoş sohbet . Istanbul'da Istanbul'lu turistlerin gezinmesine şaşırmaktalar bir nebze elbet ama rahatsız edici boyutlarda hiç değil. Okey çevirmek ya da bir gece burada nostaljik bir parti vermek ; her şey serbest .

Başka ne mi yapabilirsiniz buralara gelmişken ? Selçuk'la birlikte gitmişseniz eğer , onun çocukluğunun Balat'ını ve hamam anılarını dinleyebilirsiniz keyifle. Hatta kendisini örnek alıp, Haliç'in hala yüzülmez sularında yüzmeye giden çocukları caydırabilirsiniz .

Sütlüce'ye taşınmış Eski Galata Köprüsü'ndeki Bienal'ı gezebilirsiniz, hala açıksa .

Trafiğini ve kalabalığı göze alıyorsanız eğer, Piere Loti'ye kadar gidip, Altın Boynuzu bir başka açıdan seyredebilirsiniz nefesinizi tutup.

Acıkmışsanız eğer, Fener'deki Ottoman'da kebap ve Antep yöresi yemeklerini tatmanız mümkün . Balık mı istediniz, Cibalikapı Balıkçısı ve Giritli çok yakın . İlle de Eminönü'e dek uzanıp, Hamdi'nin terasına da yerleşebilirsiniz .

Fotoğrafçının flaşı söndü, benim de kelimelerimin mesaisi Hamdi'de son buldu anlayacağınız . Haşhaşlı, patlıcanlı ve fıstıklı kebabın dayanılmaz görüntüsüne biz mat olduk . Biz itiraf etmeseydik de, martılar buna şahit.

Foto: Merve Saraç

Eylül 2006


yazanNino at 22.9.06

0 yorumlar:

Yorum Gönder

<< anasayfa